İnsanlık tarihi, Habil ile Kabil’den bu yana, iyiliğin ve kötülüğün çetin mücadelesine sahne olagelmiştir.
Bu kadim çekişmede, insan ya iyiliğin safında yer almış ya da kötülüğün bayraktarlığını üstlenmiştir.
Her dönem, bu iki zıt kutup arasında bir taraf seçme mecburiyeti, insanlığın vicdanına vurulmuş bir mühür gibi belirmiştir.
Kimi iyi kalpliler, Hakk’ın hatırını her şeyin üzerinde tutarken, kimi kötü niyetliler çıkarlarının peşinden sürüklenerek haddi aşmış, zulmün ve fesadın mimarı olmuşlardır.
Bu durum dün böyleydi, bugün de böyle.
Yarın da farklı olmayacak.
Hazreti Hüseyin’in Kerbela’daki duruşu, işte bu ezelî ve ebedî imtihanın en sarsıcı, en ibretlik tablolarından biridir.
O, sadece bir şahsiyet değil, hakikatin, adaletin ve onurun ta kendisiydi.
Hz. Peygamber a.s.’ın sevgilisiydi.
Yezid ise, gücün ve zorbalığın arkasına sığınarak vicdanını kaybetmiş, zulmün ve erdemsizliğin temsilcisi olarak tarihe geçmiştir.
Hz. Hüseyin’in mücadelesi, salt bir iktidar kavgası değil, iyiliğin kötülüğe, adaletin zulme, merhametin gaddarlığa karşı yükselen gür sesiydi.
O, dünya metaına boyun eğmeyen, Hakk’tan gayrı hiçbir güce teslim olmayan müstesna bir duruş sergilemiştir.
Bugün de insanlık farklı bir durumda değildir.
Kimileri, iyilik yolunda aktif bir şekilde mücadele ediyor, mazlumun yanında saf tutuyor, bir yaraya merhem olmak için gayret ediyorken, kimileri kötülüğün karanlık dehlizlerinde kaybolmuş bir şekilde, kendi menfaatleri uğruna her türlü ahlaksızlığa imza atıyor.
Kötülük yolunda haddi aşanlar, vicdanlarını körleştirerek ve köleleştirerek insanlığın en temel değerlerini çiğniyorlar.
Onlar, geçici dünya hevesleri uğruna ebedî huzuru feda ediyorlar.
Herkes bu tablo karşısında nerede durduğunun iç muhasebesini kendi yapsın.
İyiliğin yanında mıyız, kötülüğe alet mi oluyoruz?
İyiliği mi çoğaltıyoruz, kötülüğü mü yaygınlaştırıyoruz?
Hangisinin temsilciliğini yapıyoruz?
Haksızlık karşısında sesimizi yükseltebiliyor muyuz?
Hz. Hüseyin’in emaneti olan bu şerefli mücadele, dün olduğu gibi bugün de bizlere yol göstermektedir.
Yeryüzünde zulüm oldukça, vicdanlar harekete geçmedikçe, iyilik adına gayretler çoğalmadıkça, bu kutlu mücadele asla bitmeyecektir.
İnsanlığın kurtuluşu, ancak Hz. Hüseyin’in temsil ettiği değerlere sımsıkı sarılmakla mümkündür.
İnsanlık tarihi, Habil ile Kabil’den bu yana, iyiliğin ve kötülüğün çetin mücadelesine sahne olagelmiştir.
Bu kadim çekişmede, insan ya iyiliğin safında yer almış ya da kötülüğün bayraktarlığını üstlenmiştir.
Her dönem, bu iki zıt kutup arasında bir taraf seçme mecburiyeti, insanlığın vicdanına vurulmuş bir mühür gibi belirmiştir.
Kimi iyi kalpliler, Hakk’ın hatırını her şeyin üzerinde tutarken, kimi kötü niyetliler çıkarlarının peşinden sürüklenerek haddi aşmış, zulmün ve fesadın mimarı olmuşlardır.
Bu durum dün böyleydi, bugün de böyle.
Yarın da farklı olmayacak.
Hazreti Hüseyin’in Kerbela’daki duruşu, işte bu ezelî ve ebedî imtihanın en sarsıcı, en ibretlik tablolarından biridir.
O, sadece bir şahsiyet değil, hakikatin, adaletin ve onurun ta kendisiydi.
Hz. Peygamber a.s.’ın sevgilisiydi.
Yezid ise, gücün ve zorbalığın arkasına sığınarak vicdanını kaybetmiş, zulmün ve erdemsizliğin temsilcisi olarak tarihe geçmiştir.
Hz. Hüseyin’in mücadelesi, salt bir iktidar kavgası değil, iyiliğin kötülüğe, adaletin zulme, merhametin gaddarlığa karşı yükselen gür sesiydi.
O, dünya metaına boyun eğmeyen, Hakk’tan gayrı hiçbir güce teslim olmayan müstesna bir duruş sergilemiştir.
Bugün de insanlık farklı bir durumda değildir.
Kimileri, iyilik yolunda aktif bir şekilde mücadele ediyor, mazlumun yanında saf tutuyor, bir yaraya merhem olmak için gayret ediyorken, kimileri kötülüğün karanlık dehlizlerinde kaybolmuş bir şekilde, kendi menfaatleri uğruna her türlü ahlaksızlığa imza atıyor.
Kötülük yolunda haddi aşanlar, vicdanlarını körleştirerek ve köleleştirerek insanlığın en temel değerlerini çiğniyorlar.
Onlar, geçici dünya hevesleri uğruna ebedî huzuru feda ediyorlar.
Herkes bu tablo karşısında nerede durduğunun iç muhasebesini kendi yapsın.
İyiliğin yanında mıyız, kötülüğe alet mi oluyoruz?
İyiliği mi çoğaltıyoruz, kötülüğü mü yaygınlaştırıyoruz?
Hangisinin temsilciliğini yapıyoruz?
Haksızlık karşısında sesimizi yükseltebiliyor muyuz?
Hz. Hüseyin’in emaneti olan bu şerefli mücadele, dün olduğu gibi bugün de bizlere yol göstermektedir.
Yeryüzünde zulüm oldukça, vicdanlar harekete geçmedikçe, iyilik adına gayretler çoğalmadıkça, bu kutlu mücadele asla bitmeyecektir.
İnsanlığın kurtuluşu, ancak Hz. Hüseyin’in temsil ettiği değerlere sımsıkı sarılmakla mümkündür.