Milli Mücadele’de Kırşehirlilerin Tutumu ve Katkıları

Kırşehir ve çevresi Birinci Dünya Harbi’nin sonlarında kurdukları Kırşehir Gençler Derneği ve hemen hemen tüm yerleşim birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyet­leri ile Milli Mücadele için hazırlık çalışmalarına başlamıştır.

Milli Mücadele’de Kırşehirlilerin Tutumu ve Katkıları

Son Osmanlı Mebussan Meclisi’ne Avanos (1871) doğumlu Ali Rıza Bey ile, Hamit­köy (1877) doğumlu M. Rıza Bey (Silsüpür) Bey Müdafaa-i Hukuk grubu Kırşehir millet­vekili olarak katılmışlardır. Bu milletvekillerinin İstanbul’un resmen işgalinden sonra da (16 Mart 1920) Ankara’ya gelerek milli mücadeleyi desteklemeye devam etmişlerdir.

Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra başlayan işgallere karşı, İstanbul Hükümeti gibi teslimiyetçi bir tutum takınmamış, Milli Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin tüm çalışmalarını yakından takip etmiş ve so­nuna kadar yanlarında yer almıştır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Samsun’dan beri takip eden Mucur halkı, Sivas’ta milli bir kongrenin toplanacağını öğrenince, Mucur’u temsilen Kaymakam Cevat Bey ile Hacıbektaş Nahiye Müdürü Mucurlu Avni (Er­kanlı) Bey’i, Kongreye katılmak üzere Sivas’a göndermiştir. Ancak bu heyet, Şarkışla’ya vardığında kongrenin bitmiş olduğunu, Mustafa Kemal Paşa temsil Heyeti’nin de Si­vas’tan hareket ettiğini öğrenince Mucur’a dönmek zorunda kalmıştır. Kırşehir halkının bu olumlu tutumu Ankara vilayetinden gelen 28 Aralık 1919 tarihli şifre telgrafından da açıkça anlaşılmaktadır. Ülkenin diğer taraflarının Milli Mücadele’nin gelişiminden haber­siz olmasına rağmen, Kayseri, Kırşehir ve Ankara gibi Orta Anadolu illerinde Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin büyük törenlerle karşılanması ve bölge halkının konu­ya olan duyarlılığı son derece dikkat çekicidir. Kırşehir halkı Milli Mücadelede olduğu gi­bi Cumhuriyetin ilanından sonra da Atatürk’ün yanında yer almış O’nun ilke ve inkılaplarının savunucusu olmuştur.

a) Siyasal Yönden Katkıları

23 Nisan 1920’de açılan T.B.M.M.’nde ise Kırşehir Ahmet Müfit (Kurutluoğlu) Bey, Rıza (Silsüpür) Bey, Yahya Galip (Kargı) Bey, Sadık (Savtekin) Bey, Cemalettin Çelebi Efendi, Bekir (Kocaoğlu) Efendi, Cevdet (Seçkin) Bey tarafından temsil edilmiştir. Bu milletvekillerinden Yahya Galip Bey, İstanbul Hükümetinin emirleri doğrultusunda olmak üzere Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklatarak, Milli Mücadele’yi daha başlangıcında engel­lemeye çalışan Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın tutuklanmasından sonra; Ankara Valiliği yapmış, daha sonra da üç dönem Kırşehir milletvekili olarak yeni Türk Devleti’ne önem­li hizmetlerde bulunmuştur. Muhittin Paşa’nın tutuklanmasından sonra Defterdar Yahya Galip Bey, Ankara halkı tarafından seçilerek Valilik görevine getirilmiştir. Bu durum, An­kara halkının, Anadolu’nun ortasında bulunan bir ilde, demokratik yöntemle yöneticisini seçmesi bakımından çok önemli bir olaydır. Ayrıca böyle bir hareket şekli, bir bakıma İstanbul Hükümeti’ne karşı da bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.

Vali Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’dan itibaren yakından izle­mekte ve ülkenin kurtuluşunun ancak Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan milli bir mücadele ile gerçekleşeceğine inanmaktadır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya Mülakatı (görüşmesi) (20-22 Ekim 1919) için Amasya’da bulunduğu sırada, An­kara Valiliği görevini yürüten Yahya Galip Bey’den 15 Ekim 1919 tarihli, şifreli bir telgraf almıştır. Bu telgrafta Yahya Galip Bey: “Mukadderatımızı, milletin mukadderatını bilme­yen bir hükümete ve ne de rasgele gönderilecek valilere terk edemeyiz.Mahmut Ferit Paşa kabinesinin tayin    edipte gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa’yı buraya ve Suphi Bey’i de Konya’ya Vali tayin etmek suretiyle merkezi hükümet ilk adımını attı. Mil­let meclisi kurulmadan önce dışardan bir kişinin hiçbir memuriyete getirilmemesini evvelce arz etmiştik. Merkezi hükümet buraya yeniden Vali göndermekle, buradaki milli hareketi söndürmek istiyor demektir. Siz nasıl askerlikten istifa ile milletin bir ferdi gibi çalışmaya karar verdinizse, ben de buradan çekilerek, aynı surette milletimin vazifesini yapmaya karar verdi. Vali gelinceye kadar vekaleti kime bırakacağımı lütfen bildiriniz” diyerek, Mustafa Kemal Paşa’ya ve Temsil Heyeti’ne bağlılığını ve her türlü emir ve yet­kiyi onlardan alacağını göstermek suretiyle, Milli Mücadele’ye tam bir destek sağlamış oluyordu.

Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin 27 Aralık 1919’da An­kara’da karşılanması sırasında da Ankara valisi olarak aktif görev almıştır. Ankara vali­si olan Yahya Galip Bey ilk iş olarak, Muhittin Paşa’nın tutuklatmış olduğu ittihat ve Terakkicileri serbest bırakmış ve bu nedenle kendisine “Hakan” unvanı verilmiştir. Sıcak kanlı ve babacan bir yapıya sahip olan Yahya Galip Bey, Ankara valisi iken milletvekil­lerinin özel hayatlarına da müdahale edebilmekte idi. Nitekim bu konuda; “Yahya Galip Bey mebusları bile içki başında görünce sopayla kovalardı” şeklinde belirtilmektedir.

Yahya Galip Bey T.B.M.M.’n de 23 Nisan 1920 den 4 Mayıs 1931’e kadar üç dö­nem Kırşehir milletvekili olarak bulunmuş, bu süre içerisinde 45 kez söz alarak; maliye, dış politika, komünizm-Bolşeviklik, anayasa, hukuk, tekalif-i milliye, israf, demokrasi, meclisin sağlıklı çalışması, istiklal mahkemeleri ve çalışmaları, Hıristiyanların ve azın­lıkların ülkemizdeki faaliyetleri, Yunan işgali, misak-ı milli, sosyal yardım, meclis görüş­meleri, bakanlıkların ödenekleri ve benzeri konularda görüş ve düşüncelerini dile getire­rek meclis çalışmalarında etkili olmuştur.

Birinci dönem T.B.M.M.’n de etkili olan diğer bir Kırşehir milletvekili de Ahmet Mü­fit (Kurutluoğlu) Bey’dir. İlmi düzeyi yüksek bir aileden olan ve daha çok dini ilimler ala­nında isim yapmış Savcılı Türkmen abasına mensup, Müftü Hacı Vehbi Efendi’nin oğlu olan Müfit Bey 1879 yalında Kırşehir’de doğmuştur. Müfit Bey Kırşehir Rüştiyesi’ni bitir­dikten sonra on beş yaşında iken medrese tahsili için İstanbul’a gitmiş, İslam Hukuku alanında tahsil görerek diploma almıştır. Medrese öğreniminden sonra Kırşehir’e deği­şik adliyelerde hizmet yapmış ve 1910 yılında babasının ölümünden sonra Kırşehir’e gelerek, Kırşehir Müftüsü olmuştur. I. Dünya Harbi sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nı, devletin sürekliliği bakımından son derece tehlikeli görmesi, bu mü­tarekeyi imzalayanları ve savunanları kınaması üzerine tutuklanarak İstanbul’a gönde­rilmiştir.

I. Dünya Harbi’nden sonra, devletin yönetimine adeta bir karabulut gibi çökerek Milli Mücadele aleyhine bir yönetim sergileyen Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından “Harp Divanı”na gönderilen Müfit Bey, Erzurum Kongresi’nden önce bir fırsatını bularak kaçmış ve Kırşehir’e Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı içinde bulunmuş ve Sivas’ta bulunan Temsil Heyeti ile ilişki kurarak, Milli Mücadele’ye katkı sağlayan Kırşehir’in önderleri ara­sında yer almıştır.

Müfit Bey, 23 Nisan 1920’de T.B.M.M.’nin Ankara’da toplanma şamasında diğer Kırşehir milletvekili ve arkadaşı Yahya Galip Bey ile çok üstün bir gayret göstermiş ve bu hususta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa hatıralarında, Meclis’in Ankara’da toplanmasında Kırşehir milletvekillerinin önemli bir yeri olduğunu belirtmiştir.

Müfit Bey de diğer din adamları gibi, Milli Mücadele’de önemli rol oynamış, birinci T.B.M.M.’n de “ikinci Reis Vekilliği” görevini yürütmüş ve meclis çalışmalarına aktif ola­rak katılmıştır. Müfit Bey, İzmir’in işgalinin birinci yıldönümü nedeniyle Ankara halkının işgali protesto amacı ile T.B.M.M. önünde toplanmaları üzerine söz alarak:

Efendim bu gün İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin birinci yıldönümüdür. An­kara halkı bu işgali kabul etmeyerek protesto düzenlemişlerdir. Dışarıda toplanmışlardır. Onların duygularına ortak olmak üzere hepinizin dışarıya çıkmanızı meclis adına öneri­yorum diye konuşarak; yurdun işgaline karşı son derece duyarlı davrandığı gibi, TB.M.M.’n de de bütün üyeleri yönlendirebilecek güçte olduğunu göstermiştir.

Kırşehir milletvekili olarak Müfit Bey, Koçhisar ve Kırşehir bölgesinde satın alma komisyonlarının çalışmalarını kontrol etmek ve hızlandırmak için Harp Encümeni tara­fından müfettiş olarak görevlendirilmiştir. Başlangıçta Padişah ve İstanbul Hükü­meti’nden ümidini kesen Müfit Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’ye tam des­tek verirken, daha sonra T.B.M.M.’n de muhalefet grubu olarak bilinen ve sayıları 123’e ulaşan ikinci grupta yer almış, hatta grubun sözcüleri arasına girmiştir.

İkinci ve daha sonraki dönemlerde milletvekili seçilemeyen Müfit Bey politikadan çekilmiş, 1923 yılından itibaren avukatlık yapmış ve 15 Haziran 1958 tarihinde 79 ya­şında vefat etmiştir. Müfit Bey, çevresinde çok temiz ve şık giyinen, son derece kültürlü bir kişi olarak bilinmektedir. T.B.M.M.’nin açılışında yaptığı konuşma ile de milli benliği ve islamiyeti savunduğu gibi Bolşevikliği şiddetle reddetmiş ve işgalci devletlere karşı Afyonkarahisar’dan başlayarak saldırıya geçilmesi gereğini savunmuştur. Müfit Bey mecliste bulunduğu ve ikinci Reis Vekilliği görevini yürüttüğü süre içerisinde, yaklaşık otuz kez söz alarak; T.B.M.M.’nin toplanması ve amacı, hukukun üstünlüğü bütçe gö­rüşmeleri, ülkede huzur ve güvenliğin sağlanması, Osmanlı Devleti’nin borçları meselesi, dış politika, istiklal mahkemelerinin gerekliliği, banka ve kredi sorunları ile yabancıla­rın mal ve mülkleri hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar konularında özlü ve aydınla­tıcı konuşmalar yapmıştır.

Diğer bir Kırşehir milletvekili olan ve Hacıbektaş’ta bulunan Çelebi Cemalettin Efendi, yalnız Kırşehir ve Hacıbektaş’ta etkili biri değil, tüm Anadolu’daki Alevi’lerin Bek­taşi’lerin önderi konumunda olan bir kişi idi. Ankara Valisi Muhittin Paşa, O’nu Damat Ferit Hükümetine kazandırmak için Kırşehir’e gitmiş ve para dahil elinden gelen her im­kanı kullanmış, fakat başarılı olamamıştır. Başından beri Mustafa Kemal Paşa ve Tem­sil Heyeti yanında yer alan Çelebi Cemalettin Efendi, TB.M.M.’n de “birinci dönem” mil­letvekili olarak görev yapmış ve temsil ettiği tüm Alevi’ler ile birlikte Milli Mücadele’yi desteklemiştir. Hatta mecliste bir ara “Meclis Reis Vekilliği de yapmıştır.

b) Askeri Yönden Katkıları

Kırşehir halkı, Balkan Harbi’nde (1912-1913) ve Birinci Dünya Harbi’nde (1914­-1918) ülkenin içinde bulunduğu savaş yıllarında çeşitli cephelere gönderdiği evlatları ile ülke savunmasına fiilen katıldığı gibi, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra yaban­cı işgaline uğramamasına rağmen, milli heyecan ve mücadele ruhu sürekli canlı kalmış, muhtemel tehlikelere karşı askeri yönden de gereken hazırlıkları yapmaya başlamıştır. Nitekim 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan ve 27 Aralık 1919’da Ankara’da sona eren Türk Milleti’nin yeniden diriliş serüveninde, Kırşehir önemli bir destek merkezi ol­muş, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin Kayseri sınırından itibaren Ankara’ya kadar güvenlik içerisinde ulaşması Kırşehirliler tarafından sağlanmıştır. Ayrıca Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, İstanbul Hükümeti yanlısı olan Ankara Valisi Muhittin Paşa tarafından tutuklanmaları hususundaki planın bozul­ması da, o dönemde Kırşehir yöresinde etkili bir kişi olan, M. Rıza Bey yönetimindeki “Kırşehir Milli Müfrezesi”nin, Ankara Valisi Muhittin Paşa’yı, Elmadağ yakınında bulunan Kılıçlar Beli mevkiinde tutuklayarak etkisiz hale getirmesi sonucunda gerçekleşmiştir.

İstanbul Hükümeti ise görevden uzaklaştırılan Vali Muhittin Paşa’nın yerine başka bir Vali göndermeye kalkınca, Ankara Müdafaa-i Hukuk Derneği Başkanı Müftü Rıfat Börekçi) efendi sert bir çıkış yaparak, Eskişehir’e gelmiş olan Damat Ferit’in Valisini tek­rar İstanbul’a göndermiştir.

Mustafa Kemal Paşa Mucur’a geldiği 21 Aralık 1919 tarihinde, Mucur halkı tara­fından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Heyetin karşılanması ve muhtemel bir baskı­nın önlenmesi için, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sadık (Vicdani) Bey’in yönetiminde, Mucur ve çevre köylerden oluşturulan yirmi kişilik bir gönüllü müfreze birliği kurulmuş­tur. Bu çekirdek kuvvetin her türlü ihtiyacı Mucur halkı tarafından karşılanmış, daha son­ra bu birlik takviye edilerek “Mucur Milli Süvari Müfrezesi” adıyla İnönü Cephesi’ne gön­derilmiştir. Bu şekildeki teşkilatlanmadan son derece memnun olan Mustafa Kemal Pa­şa: “Siz şimdiden milli davamızı muhitinizde kat’ i bir muvaffakiyetle tebarüz ettirmiş bu­lunuyorsunuz” demiştir.

Milli Mücadele’de düzenli ordu kurulması aşamasında, Batı Cephesi Komutanlı­ğı’nca 4 Ağustos 1920 günü, Genelkurmay Başkanlığı’na sunulan ve Batı Cephesi’nin insan gücü faaliyetlerini açıklayan raporda: “500 mevcutlu Kırşehir Taburu’nun kuruluş, donanım ve silahlandırma işlerine hızla devam edildiği” açıklanmaktadır.

I. Dönem Kırşehir Milletvekili olan M. Rıza Bey de, kendisine bağlı kişiler ve ha­pishaneden çıkartmış olduğu mahkumlardan meydana gelen beş yüzden fazla kişiden oluşun bir kuvvet ile “Ertuğrul Grubu” Komutanı Kazım Özalp Bey’in emrinde, İnegöl, Bi­lecik ve Yenişehir havalisine giderek Milli Mücadele’ye destek vermiştir.

Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Milli Mücadele yan’lısı bir tutum içerisine girerek, İstanbul Hükümeti ve dış güçler tarafından yapılan kışkırtma ve telkinlere kanmamış, Kuva-i Milliye’den yana olmuş, hatta yanı başında baş gösteren çapanoğlu isyanı’na taraftar olmayıp, karşı bir tutum sergilemiştir.

Milli Mücadele’de hazırlık safhası bitip düzenli ordunun kurulmasından sonra da cepheye çağrılan Kırşehir gençlerinden bir çoğu şehit olmuştur. Savaş yıllarında Kırşehir Gençler Derneği yöneticilerinin hemen hemen tamamının askere alınması, dernek faaliyetlerinin durmasına sebep olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda tespit edilebilen şehit sa­yısı; Kırşehir merkezden iki yüz on, Mucur’dan yetmiş beş, Avanos’tan seksen beş kişidir.

1921 Temmuz başlarında Batı cephesine ulaştırılmak üzere Ankara, Yahşiyan, Akşehir, Köprüköy, Kırşehir, Kayseri ve Ulukışla gibi yurt içi cephanelik depoları oluştu­rulmuş, Köprüköy ve Kırşehir deposunda 1600 Osmanlı, 100 Alman, 1000 Rus, 1316 İngiliz, 261 Avusturya, 67 sandık da Fransız cephanesi olmak üzere toplam 1120 san­dık Kırşehir deposunda, 1014 sandık da Köprüköy deposunda piyade cephanesi depo­lanmıştır. Bunlara ek olarak Kırşehir milli savunma deposunda 1159 Osmanlı seri sah­ra top cephanesi ve 2186 İngiliz sahra top cephanesi bulunuyordu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından kurulan “Menzil Teşkilatları’nın” korunması amacı ile Ankara Komutanlığı, 100 mevcutlu bir muhafız bölüğünü Kırşehir’e gönder­miştir. Bölük merkezi Kırşehir olmak üzere, Köprüköy-Kırşehir ve Küçüktaş’ta birer ta­kım bulunuyordu. 8 Eylül 1920’de ilk defa Kırşehir’de kurulan “Koruma Birliği” 8 Kasım 1920’de kaldırılarak birlik, Bakanlık emri ile Kayseri’ye gönderilmiştir. 17 Şubat 1921 ‘de ise Kayseri Menzil Bölge Müfettişliği’ne bağlı, Kırşehir’de bir “Menzil Hat Komutanlığı” kurulmuştur.

Kırşehir Menzil Hat Komutanlığı, Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin ve Mucur’da “Men­zil Nokta Komutanlıkları”, Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin’de “Erzak Ambarı”, Topaklıda “Ambarlı Konak”, Kırşehir’de bir “Kol” şeklinde idi.

Yine Kırşehir ve Mucur’da “iaşe merkezleri”, Kırşehir’de bir “Revir ile Silah ve Teç­hizat Deposu” bulunmakta idi.

Milli Savunma Bakanlığı Kütahya-Eskişehir Savaşları’ndan sonra duyulan ihtiyaç üzerine 28 Temmuz 1921 tarihinde Menzil Teşkilatları’na araştırma, biriktirme ve topla­ma görevleri de vermiştir. Kırşehir Menzil Bölge Müfettişliği de ek olarak, Aksaray-Konya Ereğlisi arasında karayolu nakliyatı kurmuştur. Sivas-Kayseri bölgesiyle Yozgat, Ço­rum, Kırşehir bölgelerinde 100.000 insan ve 50.000 hayvan iaşesini karşılamak amacı ile stok ambarlar kurulması kararlaştırılmış ve karar doğrultusunda Köprüköy ve Kırşe­hir’de ambarlar açılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın hangi şartlar altında kazanıldığının daha açık bir şekilde anlaşılması açısından, Kırşehir Hat Komutanlığı’nın nasıl çalıştığını belirtmekte yarar vardır. Komutanlık emrindeki Müteahhit Nakliye Kolları, 232 Nolu Çift Araba Kolu, 231 Nolu Devre Kolu ve iki Eşek Kolu’ndan oluşturulmakta idi. Dört koldan ibaret olan bu birliklerde toplam olarak 4 nakliye müteahhit eri ile 8 er, 10 çift altı araba, 25 deve ve 90 eşek bulunmakta idi. Oluşturulan hat komutanlıkları ile cephelerde ihti­yaç duyulan malzemeler Anadolu’dan toplanarak sevk edilmekte idi. Mesela Sakarya Meydan Muhaberesi döneminde Kayseri-Kırşehir-Yahşihan yolu ile 10.5 ton çeşitli çap ve büyüklükte silah, 44.5 ton cephane, 152 ton yiyecek ve yem, 20 ton donatım ve ge­reç malzemesi gönderilmiştir.

26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz hazırlığı kapsamında, Kayseri-Kır­şehir- Yahşiyan yolu ile 48.5 ton silah, 221.5 ton cephane, 1367 ton yiyecek ve yem, 49.5 ton da donatım ve gereç malzemesi gönderilmiştir.

Harp Encümeni 26 şubat 1922’de yaptığı toplantıda aldığı karar üzerine, Kırşehir taşıt araçları Aksaray’da toplanan tahılların nakledilmesi için geçici bir süre ile Aksaray Komisyonu emrine verilmiştir.

1921 yılı Aralık ayında Keskin’de 500, Avanos’ta 750, Kırşehir’de 1500 yataklı as­keri hastaneler bulunuyordu. Ancak, daha sonra Kırşehir’deki hastanenin yatak sayısı400’e düşmüştür.

Hastanelerden taburcu edilip, uzun süre dinlenmesi gereken subaylar için cephe gerilerinde, havası iyi bir yerde bir “Nekahet hane” kurulması, Mayıs 1920’de Ordu Sağ­lık Daire Başkanlığı tarafından Kızılay kurumuna önerilmiştir. Bu öneri dikkate alınmış, Kırşehir’de Lise binasında bir subay nekahet hanesi kurulmuştur. Daha sonra binanın noksanları tamamlanmış, 100 yataklı bir nekahet hane haline getirilmiştir. 13 Temmuz 1921 ‘de Kütahya, Afyon ve Eskişehir yönüne doğru başlayan düşman saldırısı üzerine, Eskişehir’de bulunan Kızılay Hastanesi zorunlu olarak Kırşehir’e taşınmıştır. Kırşehir’de Devlet Hastanesi olmadığından fakir halk ile subay ailelerinin muayene ve tedavileri bu­rada yapılıyor, hastaların ilaçları ise Kızılay tarafından veriliyordu. Hastane 3.5 ay hiz­met verdikten sonra 1 Aralık 1921 ‘de kapatılmıştır.

c) Diğer Yönden Katkıları

Kırşehir halkı, Milli Mücadele için yola çıkmış olan Mustafa Kemal Paşa ve arka­daşlarına gösterdikleri ilgi ile, arkalarında kendilerine destek olacak heyecanlı bir toplu­mun varlığı hususunda güvence vermiş ve Heyet üyelerinin morallerinin yüksek tutul­masını sağlamıştır.

Kırşehir halkı, Milli Savunma Bakanlığı’nın, Harp Encümeni’nin kararlarına ve “Te­kalif-i Milliye” emirlerine, güçleri oranında katkıda bulunarak, Milli Mücadele’ye destek olmuştur. Milli Mücadele’ye yalnız askeri ve siyasi yönden katkı sağlamakla kalmayan Kırşehirliler, Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından, o zaman için yüksek bir mik­tar olan kırk bin kuruş göndererek, maddi yönden de desteklemiştir. Ayrıca Mucur Mü­dafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ankara’da açılan ilk meclis binasının yapımı ve onarımında kul­lanılmak üzere otuz bin kuruş daha göndererek bu yöndeki desteklerini sürdürmüştür.

Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan olarak Batı Cephesi Komutanlığı’na gön­derdiği emirde, Koçhisar ve Aksaray alım komisyonlarının çalışmaları sırasında, Kırşe­hir Mutasarrıflığı’ndan ve Yol Komutanlığı’ndan yardım isteyebilecekleri ve bu istekleri­nin hemen yerine getirileceğini bildirmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın bölge halkına olan güvenini açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuda Başkomutanlık tarafından 14 Şubat 1922’de yayımlanan altı maddelik emir de aynen şöyledir:     

1. 23.01.1992 gün ve 1 sayılı Başkomutanlık emrindeki kurallara göre kurulup ça­lışmak üzere, Keskin ve Kırşehir’de de büyük yerel yöneticilerin başkanlığında birer alım komisyonu kurulacaktır.

2. Savunma Bakanlığı’nca Kırşehir Komisyonluğuna haftada yirmi bin lira, Keskin Komisyonluğuna haftada on bin lira verilecektir.

3. Komisyonlar, arpa, buğday, un ve para verilerek alınıp (peşin ödeme) paralı ta­şıtlar da Yahşihan Askeri Deposu’na bırakacaklardır. Alınacak yiyeceğin oranını Milli Savunma belirler, komisyonlara bildirir.

4. Komisyonlar (1) sayılı emrin 15. maddesi gereğince yaptıkları çalışmaları tuta­naklarla belgeleyerek Milli Savunmaya vereceklerdir.

5. Alımlarda ve taşınmalarda sıkı çalışma ve çabukluktan komisyonlar sorumlu­dur.

6. 14.02.1992 gün ve 3 sayılı olan bu buyruk Milli Savunma Bakanlığı ile Kırşehir Sancağı’na, Ankara iline, Keskin Kaymakamlığı’na ve bilgi için içişleri Bakanlığı’na ve­rilmiştir.

Kırşehir halkı, Mondros Ateşkes Antlaşması’na da uymayarak, çeşitli bahanelerle çıkarlarına uygun gördükleri Anadolu topraklarını işgal eden itilaf Devletleri ve yandaşlarına karşı da tepkilerini değişik şekillerde ortaya koymuşlardır.

15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal ettiğini haber alan Mucur halkı, ilgili makamlara başvurarak bu haksız işgali, hem ülke genelinde hem de uluslararası düzey­de protesto etmiştir. Çeşitli Avrupa hükümetlerine yaptıkları müracaatları ile işgalin kal­dırılmasını istemiş, şayet bu istekler yerine getirilmez ise haklarını kendi güçleri ile ala­caklarını bildirmiştir. Mucurlular, duygu ve düşüncelerini, “Mucur Cemiyet-i islamiye ve Milli Heyeti” imzası ile Harbiye Nezareti’ne gönderdikleri telgrafla şöyle anlatmaktadır: “Sevgili vatanımızın mühim bir parçası bulunan İzmir’in, Yunanlılarca işgali ve ilhak edil­mek üzere bulunduğu haberi felaketini bugün altık. Halkımız galeyan halinde ve orada­ki kardeşlerimize yardım edebilmek için hazırlanmaktayız. Aynı zamanda Avrupa hükü­metlerine müracaattan geri durmuyoruz. Eğer Avrupa bizim bu haklı feryadımızı duy­mazsa, hakkımızı kendi kuvvetimizle korumak hususundaki azmimiz kat’ idir. Bize reh­ber olunuz.”

Milli Mücadele yıllarında yönetim bakımından Kırşehir’e bağlı bulunan Keskinliler de, İzmir ve dolaylarının Yunanlılar tarafından işgal edilmeye başlandığını duyunca bü­yük bir üzüntü içerisine girmişler, 16 Mayıs 1919 tarihinde binlerce kişinin katıldığı bü­yük bir miting ile durumu protesto etmişlerdir. Konu ile ilgili olarak Keskinliler, bütün halk adına Müftü Mehmet Sadık ve daha birkaç kişinin imzaladığı Milli Mücadele’ye hazır ol­duklarını bildiren bir metin yayınlamışlardır. Metinde, İzmir’in işgalinden dolayı halkta derin bir üzüntü meydana geldiği belirtilerek şöyle denilmiştir: “Bu işgal hareketini milli haysiyetimize, hukukumuza açık bir tecavüz telakki ederek, bütün heyecanımızla harekete hazırız. Dört devletin milli haklar hakkındaki vaatlerine güvenerek, sükunet ile mü­tarekenin başlangıcından beri hakka riayet edileceğini umduğumuz halde, iş bu vaatlere müstenit ilmî görüşlere de uymayan işgal hareketini milli şeref ile mütenasip bir su­retle muhalefette bulunulmasını “Hükümet-i Saniye’den talep ve temenni eder, bu hu­susta maddi ve manevi bütün fedakarlığa hazır ve amade bulunduğumuzu arz ederiz”.

İstanbul’un itilaf Devletleri tarafından 16 Mart 1920 tarihinde işgal edilmesi de Kır­şehir halkı tarafından büyük bir üzüntü ile karşılanmış, batılı devletlerin uzun süreden beri dile getirdikleri milliyet, hürriyet, bağımsızlık ve vatanseverlik ilkelerine uymayan bu davranışları, Kırşehir halkı tarafından büyük bir miting yapılarak protesto edilmiştir. Mi­ting sonunda “Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Reisi Hilmi” imzası ile Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı’na aşağıdaki karar metni gönderilmiştir:

“Bu tecavüz Osmanlı hakimiyetinden ziyade yirmi asırlık insanlık medeniyetinin meydana getirdiği hürriyet, milliyet ve vatanseverlik esaslarına bir darbe teşkil edeceği ve Osmanlı milletinin varlığını ve istiklalini koruması hususundaki azim ve imanına bu hadisenin hiçbir tesiri olmayacaktır. Yalnız hür milletlerin bu haksızlığı kabul etmekle bü­yük bir tarihi mesuliyetin altına girmiş olacaklarından bu üzücü hadiseyi ‘kemal-i şiddet­le’ protesto ederiz. Bu hadiseden doğacak her türlü mesuliyetin de müsebbiplerine ait olacağını arz ve haksızlığın bir an evvel tamirini bekleriz”.

İstanbul’un işgal i üzerine Mucurlular tarafından da 19.03.1920 tarihinde bir miting düzenlenmiş ve miting sonrasında işgalci güçlerin temsilciliklerine çektikleri telgraflarla, durum protesto edilmiştir. Kaymakam Cevat Bey, yaptıkları çalışmaları aşağıdaki telg­rafla temsil heyetine bildirmiştir: “Bugün mübarek Cuma namazının edasını müteakip Belediye dairesi önünde büyük bir miting akdedilerek sevgili İstanbul’umuzun son vazi­yeti münasebetiyle hazır bulunan ümmet-i islâmiyenin vatanperver duygularını açıkla­yan şiddetli ve müessir ifadeleri içine alan protesto telgraflarının sureti bilcümle mü­messillere gönderildi”

Mondros ile birlikte yurdun her köşesinde işgal, öldürme, talan ve yağma şeklinde başlayan olumsuz hareketleri yakından izleyen Mucur halkı, Fransızlar ile birlikte hare­ket eden Ermenilerin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaptıkları zulüm ve Maraş’ın iş­gali üzerine 26.01.1920 tarihinde, hem ilgili devletlere karşı durumu protesto etmiş, hem de “Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkez iyesi”ne çekilen telgrafla, bölge halkının konuya duyarlılıklarını dile getirmiştir. Son derece anlamlı olan telgraf metni, emperyalist devletlere karşı Mucur halkının haykırışı niteliğindedir: “Şimdi Maraş’ta me­deni bildiğimiz Fransızların, Ermenilerle işbirliği yaparak, top ve mitralyöz ateşleri altın­da din kardeşlerimize can verdirdikleri, insanlık ve medeniyet eserlerini tamamen yok ettikleri haberini aldık. Ey!… Medeniyetin ve insanlığın vicdanı olarak tanıtılan Amerika Devleti ve Avrupa Devletleri!.. Daimi adalet, medeniyet ve insaniyet sözleriyle bütün dünyayı kana boyayan ve bu suretle avutan bu sahte medeniliğin hakiki kararını hemen, tereddütsüzce tasdik et!… Veyahut bu kötü fikri, göstereceğin adil ve seri icraatla ispat ve tekzip et!.. Ey İtalya, Fransa, İngiltere, tarihin kara sahifeleri ile dolduracağı kara ve lekeli katreleri olmaktan, bütün insanlık aleminin vereceği büyük fikri kararla tarihi me­suliyetten sakın! Hak ve hakkaniyeti tarafsız olarak insanlığa yakışacak bir surette bir an evvel teslim et!…

Bu namerdine insanlığa mugayir hareketleri artık kır, yık, ez!.. bununla şöhret ka­zan, bütün insanlığın hür temini daima kendine topla ve düşünmeye çalış.

Yapılan hareketi kemal-i nefret ve şiddetle proteste eder, halen hadisenin durul­masıyla beraber mesullerinin acilen ve pek şiddetli bir surette cezalandırılmalarını talep ederiz.”

Kırşehir halkının, İstanbul’daki siyasi gelişmeleri ve hükümette meydana gelen değişiklikleri de yakından takip ettiklerini görmekteyiz. Ali Rıza Paşa kabinesinin istifası üzerine çekilen telgraflar, Kırşehir halkının devlet politikasını ve yaşanan olaylar ve ge­lişmeleri çok yakından takip ettiğini göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Mucur Müda­faa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Nuri Bey’in Mebuslar Meclisi’ne çektiği telgrafta; Kabine’nin, yabancı devletlerin baskısı sonucu istifa ettirildiğini, yerine milli amaçlara karşı bir kabi­nenin kurulmak istendiğini, milletin kesinlikle böyle bir duruma katlanamayacağını bildir­miştir.

Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin istifası üzerine Keskin’den de, “Keskin Müdafaa-i Hu­kuk Cemiyeti Reisi Sadık” ve arkadaşlarının imzaları ile 5 Mart 1920 tarihinde gönderi­len telgrafta: “Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin istifasını haber aldık. Yerine milli çıkarlara ve milli amaca uygun olarak çalışacak bir kabine kurulmasını arz eder, aksi halde milletin katlanamayacağını bildiririz, efendim.” denilmiştir.

Kırşehir ileri gelenleri ve aydınları önce Milli Mücadele’ye destek olmuş, daha son­ra da inkılapların benimsenip yayılmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında Vali Yahya Galip Bey, milletvekilleri Müfit Kurutlu oğlu ve M. Rıza Bey, öğretmenlerden Ömer Aydın Genç, Cevat Hakkı Tarım, Arif Sıtkı Gönendik ve Habip Arıöz gibi bir çok kişinin önemli rolleri olmuştur. Ayrıca Cumhuriye­tin bir fazilet rejimi olarak sevilip benimsetilmesinde de üstün gayretleri görülmüştür.

Büyük Önder Atatürk’ün yeni Türk harflerinin tanıtılması ve öğretilmesi amacıyla Başöğretmen olarak yaptığı yurt gezisinde, Yerköy istasyonu’na da uğramış ve burada kendisini Kırşehir’e davet etmek ve görüşmek isteyen iki otobüs ile gelen Kırşehirli eği­timci ileri gelenlerle görüşmüştür. Bu görüşme sırasında Cevat Hakkı Tarım Bey’in Ata­türk’e hitaben:

– Paşam, Ulus’un bütün sayfaları yeni harflerle yayın yaparsa, halka daha da ko­laylık yapılmış olacak, şeklindeki teklifini yerinde bulan Atatürk, yanında bulunan CHP Genel Sekreteri Saffet Arıkan Bey’e:

– Saffet, not et… şeklinde vermiş olduğu emir üzerine, resmi gazete niteliği taşı­yan Ulus Gazetesi, önceleri yalnızca baş sayfayı yeni harflerle çıkarırken, bu konuşma­dan sonra tamamını yeni harflerle çıkarmıştır.

Atatürk’ün yenilikçi düşüncelere karşı gösterdiği olumlu yaklaşımından cesaret bulan Cevat Hakkı Bey, ikinci bir öneride bulunarak:

– Paşam, halkımız (ch) harflerini birleştirerek (ş) şeklinde okumakta güçlük çeki­yor. (s) harfine (,) sedil işaretini koyarak (ş) harfi şeklinde yazılırsa kolaylık olur kanısın­dayım, diye konuşmuştur. Bu isteği de akla yakın bulan Atatürk:

– Saffet, bunu da not et, emrini vermiştir.

Özetle belirtirsek; Kırşehir halkı, Milli Mücadele’ye maddi ve manevi her türlü des­teği vermeye çalışmıştır. Nitekim yetiştirmiş olduğu asker ve sivil kişileriyle, Milli Müca­dele’ye etkin bir şekilde katıldığı gibi, güvenilir bir belde olarak da her türlü silah ve teç­hizatın saklanması, sevkıyatın yapılması, dernek ve cemiyet çalışmaları ile Milli Müca­dele’ye son derece olumlu katkılarda bulunmuştur.

Sivas Kongresi’nde (4-11 Eylül 1919) “manda” tartışmaları yapılırken, Kırşehir hal­kının, gerek işgaller karşısındaki tepkisi, gerekse Damat Ferit Paşa’nın izlemiş olduğu teslimiyetçi politikaya karşı, milli davayı savunan Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin istifası ve işgallere karşı gösterdikleri tepkilerden tam bağımsızlık için hareket ettikleri, bu politika­nın önderi olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına tam bir destek vererek her türlü özveride bulundukları görülmektedir.