Silahlar Sussun, Barış, Kardeşlik ve Siyaset Konuşsun

Dün, tarihi bir gün yaşadık. PKK’dan otuz kişilik bir grubun silahlarını bırakarak teslim olması, bu topraklarda uzun yıllardır süren acılar, faili meçhuller, köy yakmalar, cezaevi işkenceleri, ölümler ve iki trilyonu aşan ekonomik kaybın sona ermesi için yeni bir kapı araladı. Bundan sonra hepimizin sorumluluğu büyük. Artık aklımızı, enerjimizi ve kaynaklarımızı ülkemizin kalkınması, barışı, huzuru, sağlığı, eğitimi ve gençlerimizin geleceği için kullanmalıyız. Bu yeni dönemde söz siyasetin, karar ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Ancak bu yalnızca siyasi bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal bir mutabakat meselesidir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle bu toprakların tüm halkları barışı desteklemelidir. Çünkü bu coğrafyada hiç kimse için barış olmadan huzur mümkün değildir. Barış yalnızca bir kesimin değil, hepimizin çıkarınadır. Bu süreçte kullanılacak dil ise hayati önemdedir. Hiç kimse Türk'ün de Kürt'ün de gurur ve onurunu incitecek ifadeler kullanmamalıdır. Herkes, barışa katkı sunacak bir dil kurmalıdır. Acıları yarıştırmak kimseye fayda sağlamaz. Ötekileştirme, ırkçılık, şiddet ve savaş dili sadece kin ve nefret üretir; düşmanlığı büyütür, birliğimizi zedeler, hepimizi güçsüzleştirir. Unutmayalım ki bu ülkenin kalıcı huzur ve barışı, Kürt'ün, Türk'ün, Arap'ın, Laz'ın, Çerkez'in, Alevi’nin, Sünni’nin eşit vatandaşlığı ile mümkündür. Çünkü birbirimiz olmadan bu topraklarda barış, huzur ve refah kalıcı olmayacağı gibi, emperyalist devletler ABD, Batılı ülkeler ve İsrail’in bölgemizdeki oyun ve planlarını bozamayacağız. Türkiye’nin demokratikleşme süreci için önümüzde büyük bir fırsat duruyor. Bugüne kadar insan hakları, düşünce özgürlüğü ve temel insani talepler hep "güvenlik" ve "terör" gerekçeleriyle bastırıldı. Artık bu bahanelerin zemini kalmamıştır. Silahların devreden çıkmasıyla birlikte, güvenlikçi politikaların yerini sivil siyaset almalıdır. Kürt halkının İslami ve insani hakları verilmelidir. Muhalefet partilerine ait Belediyelere siyasi operasyonlara, muhalif gazeteci, akademisyen ve TV’lere baskılara son verilmelidir. Bu yeni dönemde Meclis’in, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun eli daha güçlü olacaktır. Çünkü artık kimse terör bahanesine sığınamayacak. Demokratik siyasetin alanı, silahların gölgesi olmadan daha meşru ve daha etkili bir şekilde işleyecektir. Bugün atılan adımlara karşı çıkanlara da sormak gerekiyor: Ne istiyorsunuz? 50 yıl daha savaş mı? 50 bin insanın daha mı hayatını kaybetmesini? Trilyonlarca liranın daha mı heba olmasını? Bu ülkenin enerjisi daha ne kadar çatışmalara harcanacak? PKK’nın silah bırakması yalnızca Türkiye’de değil; Suriye, Irak ve İran’da da olumlu etkiler yaratacaktır. Bölgesel bir rahatlama, yeni bir barış iklimi mümkündür. Silahların susması, sadece iç barış değil, dış politikada da Türkiye’nin elini güçlendirecek bir adımdır. Ancak burada Türkiye, İran, Irak ve Suriye bölge barışı için Kürt halkı oturup var olan sorunları hak, hukuk, adalet ve eşitlik temelinde kendi aralarında çözmelidir. Dış güçlerin müdahalesine ve yeni örgütlerin kurulmasına zemin bırakmamalıdır. Unutulmamalı ki; yumurta içerden kırılırsa hayat başlar, dışardan kırılırsa hayat son bulur. Barışa doğru atılan her adım, savaştan bir adım uzaklaşmaktır. Şimdi artık barışı konuşmanın, barışı savunmanın ve barış için mücadele etmenin zamanıdır. Silahlar sussun; siyaset, hukuk, demokrasi, birlik, beraberlik ve kardeşlik konuşsun. Bundan sonra en büyük görev, iktidara ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşmektedir. Vesselam.

Silahlar Sussun, Barış, Kardeşlik ve Siyaset Konuşsun

Dün, tarihi bir gün yaşadık. PKK’dan otuz kişilik bir grubun silahlarını bırakarak teslim olması, bu topraklarda uzun yıllardır süren acılar, faili meçhuller, köy yakmalar, cezaevi işkenceleri, ölümler ve iki trilyonu aşan ekonomik kaybın sona ermesi için yeni bir kapı araladı.

Bundan sonra hepimizin sorumluluğu büyük. Artık aklımızı, enerjimizi ve kaynaklarımızı ülkemizin kalkınması, barışı, huzuru, sağlığı, eğitimi ve gençlerimizin geleceği için kullanmalıyız.

Bu yeni dönemde söz siyasetin, karar ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Ancak bu yalnızca siyasi bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal bir mutabakat meselesidir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle bu toprakların tüm halkları barışı desteklemelidir.

Çünkü bu coğrafyada hiç kimse için barış olmadan huzur mümkün değildir. Barış yalnızca bir kesimin değil, hepimizin çıkarınadır.

Bu süreçte kullanılacak dil ise hayati önemdedir. Hiç kimse Türk'ün de Kürt'ün de gurur ve onurunu incitecek ifadeler kullanmamalıdır. Herkes, barışa katkı sunacak bir dil kurmalıdır. Acıları yarıştırmak kimseye fayda sağlamaz.

Ötekileştirme, ırkçılık, şiddet ve savaş dili sadece kin ve nefret üretir; düşmanlığı büyütür, birliğimizi zedeler, hepimizi güçsüzleştirir.

Unutmayalım ki bu ülkenin kalıcı huzur ve barışı, Kürt'ün, Türk'ün, Arap'ın, Laz'ın, Çerkez'in, Alevi’nin, Sünni’nin eşit vatandaşlığı ile mümkündür. Çünkü birbirimiz olmadan bu topraklarda barış, huzur ve refah kalıcı olmayacağı gibi, emperyalist devletler ABD, Batılı ülkeler ve İsrail’in bölgemizdeki oyun ve planlarını bozamayacağız.

Türkiye’nin demokratikleşme süreci için önümüzde büyük bir fırsat duruyor. Bugüne kadar insan hakları, düşünce özgürlüğü ve temel insani talepler hep "güvenlik" ve "terör" gerekçeleriyle bastırıldı. Artık bu bahanelerin zemini kalmamıştır.

Silahların devreden çıkmasıyla birlikte, güvenlikçi politikaların yerini sivil siyaset almalıdır. Kürt halkının İslami ve insani hakları verilmelidir. Muhalefet partilerine ait Belediyelere siyasi operasyonlara, muhalif gazeteci, akademisyen ve TV’lere baskılara son verilmelidir.

Bu yeni dönemde Meclis’in, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun eli daha güçlü olacaktır. Çünkü artık kimse terör bahanesine sığınamayacak. Demokratik siyasetin alanı, silahların gölgesi olmadan daha meşru ve daha etkili bir şekilde işleyecektir.

Bugün atılan adımlara karşı çıkanlara da sormak gerekiyor: Ne istiyorsunuz? 50 yıl daha savaş mı? 50 bin insanın daha mı hayatını kaybetmesini? Trilyonlarca liranın daha mı heba olmasını? Bu ülkenin enerjisi daha ne kadar çatışmalara harcanacak?

PKK’nın silah bırakması yalnızca Türkiye’de değil; Suriye, Irak ve İran’da da olumlu etkiler yaratacaktır. Bölgesel bir rahatlama, yeni bir barış iklimi mümkündür. Silahların susması, sadece iç barış değil, dış politikada da Türkiye’nin elini güçlendirecek bir adımdır. Ancak burada Türkiye, İran, Irak ve Suriye bölge barışı için Kürt halkı oturup var olan sorunları hak, hukuk, adalet ve eşitlik temelinde kendi aralarında çözmelidir. Dış güçlerin müdahalesine ve yeni örgütlerin kurulmasına zemin bırakmamalıdır.

Unutulmamalı ki; yumurta içerden kırılırsa hayat başlar, dışardan kırılırsa hayat son bulur.

Barışa doğru atılan her adım, savaştan bir adım uzaklaşmaktır. Şimdi artık barışı konuşmanın, barışı savunmanın ve barış için mücadele etmenin zamanıdır.

Silahlar sussun; siyaset, hukuk, demokrasi, birlik, beraberlik ve kardeşlik konuşsun.


Bundan sonra en büyük görev, iktidara ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşmektedir.

Vesselam.